DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları: Muhalefetin Yenikapı Ruhuyla Hesaplaşması Gerekiyor
(TBMM)- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “20 Temmuz OHAL darbesinden sonra rejimin değişmesini muhalefet ne yazık ki oturup izledi. Bizler ne darbenin ne darbecilerin bir parçası olduk. Yenikapı ruhunun figüranları olmayı reddettik, halkın yanında olduk. Yeni dönemin siyaseti muhalefet tarafından şekillendirilirken bu konuştuğumuz konuları, o dönem Yenikapı ruhunu oluşturarak bu iktidarın kendini kurumsallaştırmasının önünü açan anlayışla muhalefetin hesaplaşması gerekiyor” dedi.
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz’da uygulamaya konulan OHAL şartlarının asıl darbe olduğunu belirten Hatimoğulları, OHAL nedeniyle mağduriyet yaşayan kesimlerin sorunlarına dikkat çekti. Hatimoğulları, özetle şu açıklamaları yaptı:
“Hangi darbe yaşandıysa en ağır bedeli bu ülkenin halkları, işçileri, emekçileri, yoksulları, solcuları ve muhalifleri ödemiştir. Bizlerin DEM Parti geleneği olarak siyasi darbelere karşı tutumuz çok açık ve nettir. Darbelerin kazananı o darbeyi gerçekleştiren klik ve ona bağlı güçler olur. Kaybedeni ise Türkiye olmuştur. 15 Temmuz darbe girişinden de nemalanan AKP iktidarı oldu. 15 Temmuz Türkiye halklarına karşı kurulmuş büyük bir komplodur. 15 Temmuz ve 20 Temmuz, hukukun ortadan kaldırıldığı günlerdir. AYM, AİHM, Yargıtay… Neredeyse yargının doğru düzgün işleyen hiçbir tarafı kalmadı. Yargı yargıya darbe yapmıştır. 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL’le beraber gerçekleşen siyasi darbeyle ve tabii ki kolluk kuvvetinin desteğiyle Türkiye’deki bütün muhalifler, vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Onlara biat etmeyeni vatandaşlıktan çıkardıkları günün başlangıcı olarak tarihin sayfalarına yazılacaktır.”
“Üniversiteleri; muhalif akademisyenleri ihraç ederek, cübbelerini polise ezdirerek siz bitirdiniz”
Hatimoğulları, OHAL ve KHK’lar ile mağdur edilen kesimler ile polislerin akademisyenlerin cübbelerinin üzerine bastığı fotoğrafları kürsüden göstererek şunları söyledi:
“Çiğnenen akademisyenlerin cübbeleri aynı zamanda bilimin, muhalif olan akademisyenlerin, bilimsel eğitime gönül vermiş olan insanların bilinçleri ve gelenekleri çiğnenmiştir. Erdoğan, bir üniversitenin açılışında konuşma yaparken şunu söyledi: ‘Eskiden Türkiye, dünya üniversitelerinde ilk 500’de yer alırken şimdi biz niye artık derecelere girmiyoruz’ diye sordu. Bu sizin sayenizde oldu. Üniversiteleri siz bitirdiniz, muhalif akademisyenleri ihraç ederek, cübbelerini polise ezdirerek siz bitirdiniz.
12 Eylül’de faşistler; solcu, yurtsever, sosyalist gençlerin üzerine salındı ve gençleri katletmeye başladılar. Aynı görüntüleri 15 Temmuz askeri darbe girişimi ve 20 Temmuz OHAL darbesinden sonra üniversitelerde gördük. Eli satırlı öğrenciler, eli kalem tutan öğrencilerin üzerine o satırları salladılar. Üniversiteler ve öğrenciler için YÖK’ün yarattığı neyse, aynısını şimdi AKP’nin eliyle gerçekleşen siyasi darbe üniversitelerde yaratmıştır.”
“OHAL ve darbe girişimini Allah’ın lütfu olarak görerek çıkardıkları kanundan destek alıp kayyım atıyorlar”
En düşük emekli maaşının 12 bin 500 liraya çıkarılmasına tepki gösteren Hatimoğulları, “Bu ülkede 16 milyon emekli var. Bunların verdiği zam, ne bir kıyaktır. Saray 15 saniyede bir emekli maaş harcarken emekliye verdiklerinin 12 bin 500 lira olduğunu biraz önce öğrenmiş olduk. DEM Parti olarak emekli maaşının yoksulluk sınırının yarısı kadar olması gerektiğinin altını çizdik” dedi.
Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasının ardından valiliğin önündeki polis ablukasının fotoğrafını gösteren Hatimoğulları, iktidarın darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak nitelediğini ve OHAL’den destek alarak kayyım atadıklarını söyledi. Hatimoğulları, şöyle devam etti:
“Geçmiş dönemde yaşanmış olan askeri darbe dönemlerinde dahi kayyum atanmadı. Geçmiş dönemde kamu emekçileri mesleklerinden men edildi ama birkaç sene içerisinde bütün hakları tazmin edilerek görevlerine iade edildi ama bu darbe, 12 Eylül askeri darbesinden daha beter bir darbedir. 12 Eylül askeri darbesinin, anayasasının gerisine düşmüş bir anlayıştır iktidar. Siyaseten diz çöktüremediklerine yargı yoluyla, OHAL ve darbe girişimini Allah’ın lütfu olarak görerek çıkardıkları kanundan destek alıp kayyım atıyorlar. Eylemlerimizle, atanmış olan kayyım el çektirilene dek ve orada seçilmiş olan yasal prosedürlere uygun olarak başkan seçilmiş olan Viyan Tekçe başkanvekili atanana dek mücadelemiz devam edecektir.”
“Rejimin bu otoriterleşmeyi seçmesinin en önemli sebebi, zenginlerin sermayesini korumak”
Cudi ve Akbelen’de doğa katliamları ve eylem yapan emekçilerin fotoğraflarını göstererek iktidarın sermayeyi koruduğunu ileri süren Hatimoğulları, “Bu darbeci anlayış, aynı zamanda sermayenin daha da palazlanması için Türkiye’nin bütün doğasını sermayeye peşkeş çekmekten geri adım atmadılar. Türkiye’nin dört bir yanını yaktılar, yıktılar, doğal afetlerle bir felakete sürüklediler. Şimdi ise KHK’larla, yasaları kendi kafalarına göre değiştirip onlardan da güç alarak rezerv alan ilan ediyorlar. Bunun adı, yaşama darbedir. Bu darbenin sermaye düzenini korumak için yapıldığını da çok iyi biliyoruz çünkü Türkiye’de artan bu işsizlik ve yoksulluk, 50 milyon insanın yoksulluk sınırında yaşadığı bir ülkede elbette sendikalar da ayağa kalkar, yoksullar da alanlara dökülür. Bu olağan bir şeydir. İşte rejimin bu otoriterleşmeyi seçmesinin en önemli sebebi, zenginlerin sermeyesini korumak, yoksulları susturmak” ifadelerini kullandı.
Kayseri ve diğer illerde yaşanan mülteci karşıtı eylemlerin fotoğraflarını gösteren Hatimoğulları, “Bu iktidar sanki mültecilerden yanaymış gibi mesaj verip aslında bu tablonun açığa çıkmasını kendileri sağladılar. Ahmet El-Naif, ailesinden uzakta daha çocuk yaşta nefret söylemlerine maruz kalarak bir cinayete kurban gitti. İşte bu fotoğraf, aynı zamanda darbecilerin Türkiye’yi savaşla birlikte mahkum ettikleri fotoğrafın ve mültecilerin görüntüsüdür” dedi.
“Bu darbeyi, senaryoyu kendileri yazdılar, kendileri oynadılar”
Hatimoğulları, şöyle devam etti:
“Bütün darbelerin ortak özelliği; darbe süreçlerinde ilk basına saldırılır çünkü yaptıkları kirlilikler, otoriterleşme ve insan hakları ihlalleri kamuoyuna gösterilmesin diye en büyük darbeyi basına yaparlar. En çok gazeteciyi hapishaneye atmış olan bir ülke Türkiye. Bunu darbe döneminde daha da yaptı. Sermaye gruplarıyla daha da güçlendirdiler kendi medyalarını. Bu süreçte KHK’larla 204 medya kuruluşu, 6 haber ajansı, 70 gazete, 20 dergi, 41 radyo, 38 televizyon kapatıldı. Yüzlerce basın kartı iptal edildi, gazeteciler tutuklandı. Özgür basına olan bu baskıların benzerini 12 Eylül darbesinde yaşadık.
Demek ki 15 Temmuz darbe girişimini yapan akılla 20 Temmuz OHAL ilanıyla birlikte bu ülkede siyasi darbeyi gerçekleştiren akıl, aynı akılmış, bu iktidarmış. AKP’nin öncülüğünde ve onların küçük ortaklarıyla birlikte ve daha bu ortaklığa eklenen yeni kuvvetlerle beraber faşist-otoriter bir rejimi inşa etmek için bu darbeyi, senaryoyu kendileri yazdılar, kendileri oynadılar. Şu an bizim yaşadığımız, zamana yayılmış bir darbenin ta kendisidir. Darbenin siyasi ayağı şu an siyasetin başı olmuş durumda. Bizler, darbenin siyasi, yargı, toplumsal ayağıyla mücadele etmeye devam edeceğiz.
20 Temmuz OHAL darbesinden sonra rejimin değişmesini muhalefet ne yazık ki oturup izledi. Bizler ne darbenin ne darbecilerin bir parçası olduk. Darbe rejiminin sahte oyununun perdesini açarak Türkiye halklarına gösterenler olduk. Yenikapı ruhunun figüranları olmayı reddettik, halkın yanında olduk. Yeni dönemin siyaseti muhalefet tarafından şekillendirilirken bu konuştuğumuz konuları, o dönem Yenikapı ruhunu oluşturarak bu iktidarın kendini kurumsallaştırmasının önünü açan anlayışla muhalefetin hesaplaşması gerekiyor. Bu hesaplaşma gerçekleşmezse demokratik bir cumhuriyetten bahsetmek mümkün olmayacak diye bunun altını özellikle çiziyoruz.”